Şanlıurfa Emek ve Demokrasi Platformu, 6 Şubat ve 20 Şubat 2023 Depremlerin yıl dönümünde basın açıklaması düzenledi.
Depremde Hayatını Kaybedenler Anıldı
Şanlıurfa Emek ve Demokrasi Platformu, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri ve 20 Şubat 2023 Hatay Depremleri’nin yıl dönümü nedeniyle basın açıklaması yaptı.
Yapılan açıklamada, “2. yılında bir kez daha hayatını kaybeden yurttaşlarımızı sevgi ve özlemle anıyoruz. Yakınlarını, ailelerini, sevdiklerini kaybeden tüm yurttaşlarımıza ise sabır diliyoruz” denildi.
Depremdeki Yıkım ve Kayıplar
Açıklamada, 6 Şubat depremi ve etkilerinin çok yönlü bir yıkıma yol açtığı vurgulandı. Resmi verilere göre, 11 ili etkileyen depremler sonucu 53 bin 537 kişi hayatını kaybetti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın açıklamalarına göre, 39 bin 441 bina yıkıldı ve 271 bin 892 bina kullanılamaz hale geldi. Ancak, depremde yaşanan kayıplara ve yıkımlara ilişkin verilerin hala açıklanmadığına dikkat çekildi.
Deprem Sonrası Ders Alınmadı
Açıklamada, 6 Şubat depremi sonrası merkezi idare ve yerel yönetimlerin gerekli hazırlıkları yapmadığı ifade edildi. Deprem başta olmak üzere, doğa kaynaklı afetlere karşı gerekli önlemlerin alınmadığı belirtildi.
Kurtarma Çalışmalarındaki Eksiklikler
Çöken binaların altında kalan vatandaşların, devletin ilgili kurumlarının koordinasyonsuzluğu ve sağlıklı arama-kurtarma çalışmalarının yapılamaması nedeniyle hayatını kaybettiği vurgulandı. Hayatta kalanların ise kaderleriyle baş başa bırakıldığı ifade edildi.
Şanlıurfa Emek ve Demokrasi Platformu’ndan yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri ve 20 Şubat 2023 Hatay Depremlerinin üzerinden iki yıl geçti.
2. yılında bir kez daha hayatını kaybeden yurttaşlarımızı sevgi ve özlemle anıyoruz. Yakınlarını, ailelerini, sevdiklerini kaybeden tüm yurttaşlarımıza ise sabır diliyoruz.
6 Şubat depremi 11 ilimizi etkileyen ve asrın felaketi olarak değerlendirebileceğimiz çok yönlü bir yıkımı ortaya çıkarmıştır.
Resmi açıklamalara göre 53 bin 537 kişinin hayatını kaybettiği depremlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamalarına göre 39 bin 441 bina deprem anında yıkılmış, yıkılan binalarla birlikte 271 bin 892 bina ise aldıkları hasarlar nedeniyle kullanılamaz hale gelmiştir. Depremde yaşanan kayıplara ve yıkımlara ilişkin tüm veriler aradan geçen iki yılın sonunda hala açıklanmış değildir.
6 Şubat depremleri başta deprem olmak üzere yaşanan onca doğa kaynaklı afetten hiçbir ders alınamadığını hem merkezi idarenin hem de yerel yönetimlerin depreme hazırlıklı olmak adına yapılması gereken hiçbir çalışmayı yapmadıklarını en acı şekilde gözler önüne sermiştir.
Çöken binaların altında kalıp kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımız devletin ilgili kurumlarının koordine olamaması, arama kurtarma çalışmalarının sağlıklı yürütülememesi nedeniyle göz göre göre can vermiştir. Hayatta kalmayı başaranlarsa tek kelimeyle kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.
Değerli Arkadaşlar,
Geçtiğimiz bu iki yıl içerisinde Emek ve demokrasi platformu depremin yarattığı yıkımın sonuçlarını ortadan kaldırabilmek ve daha da önemlisi bir daha benzer acılar yaşanmaması için büyük çaba harcamaktadır.
Ancak bizler bu 2 yıla dönüp baktığımızda üzülerek görüyoruz ki ilk gün hangi sorunlarla boğuşuyorsak bugün de hala aynı soruları çözmeye çalışmaktayız.
Depremi önleyici tedbirler almayan siyasi iktidar, depremden sonra uyguladığı kararlar ile yıkımın boyutunu daha da büyüterek yurttaşlarımızı bir kez daha karanlığın içinde bırakmıştır. Deprem bölgesinde insanlarımız eğitim, sağlık, barınma, beslenme ve sağlıklı su hakkı gibi pek çok hak ve kamusal hizmetten hala mahrum kalmaktadır.
Siyasi iktidar ise, sürecin sorumluluğunu üstlenmek yerine, depremin büyüklüğünü ve yıkıcılığını gerekçe göstererek, sistemin eksikliklerini gizlemeye çalışmaya, suçu ısrarla başkasına atmaya devam etmektedir.
Çok açıktır ki afeti bir felakete dönüştüren bu anlayış ve politikalar sürdürüldüğü sürece bir deprem ülkesi olan ülkemizde buna benzer daha pek çok acıyla burun buruna olacağız.
Bu sorunlara yönelik herhangi bir çözüm üretilmemiş olması, depremden etkilenen yurttaşların yaşamlarına verilen değerin bir göstergesidir.
Kamuoyunca bilinen bir geçekliktir; deprem sonrası yurttaşlarımız kendi kaderlerine terk edilmiştir. O dönem gösterilen dayanışma ve bireysel çabalarla hayatta kalma mücadelesi bugün de bin bir güçlükle sürdürülen bir yaşam mücadelesine dönüşmüş durumda.
Gerek deprem öncesi alınmayan tedbirler gerek deprem sonrası yapılmayan müdahaleler açıkça gösteriyor ki afeti bir felakete dönüştüren siyasi iktidarın uyguladığı rantçı, piyasacı politikalardır.
Bu politikalar sermayenin kar hırsını insan yaşamının önünde tutmaktadır.
Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır.
Değerli Arkadaşlar,
Başta 11 ilimizi ve ülkemizin tümünü etkileyen bu büyük yıkımın, kurumlar arası eşgüdüm ve iletişim yoksunluğu sonucunda bir felakete dönüşen bu afetin ikinci yıldönümünde de ilk günden beri söylediklerimizi yineliyoruz: Emek ve demokrasi platformu, bilimi ve tekniği halkımızın yararına kullanma sorumluluğunu kararlılıkla sürdürecektir.
Benzer felaketleri bir daha yaşamamak için derhal adım atılmalıdır. Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Yapılaşmadan kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi için çağdaş bir "risk yönetim" sistemi oluşturulmalıdır.
Güvenli yapılaşmanın sağlanması ve tüm bu süreçlerin sağlıklı işletilebilmesi için meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir.
Depremlerde can kayıplarının önlenmesi için izlenmesi gereken tek yol, mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin bilimsel-teknik doğruların ışığında kamucu bir yaklaşımla uygulanmasıdır.
Ülkemiz, yurttaşlarımız bu büyük acıları hak etmiyor!
Ülkemizin yıllar içinde enkaz altında kalmaması için, bilimin, tekniğin ve doğanın sesine kulak verilmelidir.”
